‘Çocuk alerjilerinde genetik faktörler yüzde 30-50 oranında etkiliyor’

Alerjinin olağanda zararsız özelliği olan unsurların bedene teneffüs, deri ve ağız yoluyla alınması sonrasında ortaya çıkan olağandışı karşılık olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Hoş, “Alınan alerjen hususun neden olduğu tepkiler, alerjik hastalıkların temelini oluşturmaktadır. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında tesirli birtakım risk faktörleri bulunmaktadır. Deri yoluyla maruziyet bilhassa atopik hastalarda bu maruziyetin kıymetli bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Oral yolla alımın immüntolerans gelişimini artırdığı, bununla birlikte deri maruziyetinin ise alerjiyi artırdığı tabir edilmektedir. Deri bariyer bütünlüğünün bozulması deri bariyer bütünlüğünün bozulması ile alerjenin dendritik hücreler vasıtasıyla lenf sistemine taşınması ve sonrasında bedende immün karşılığın ortaya çıkması başka bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilhassa yenidoğan periyodunda çok su kaybı ile deri bütünlüğünün artması ve alerjenlere karşı hassaslığın belirginleşmesi bu durumlardan biridir” diye konuştu.

Prof. Dr. Hoş, “Tedavide en temel öge, alerjenden uzak durmaktır. Bu nedenle alerjen hassaslığının tespiti epeyce kıymetlidir. Sık öksürük atakları, kanlı mukuslu dışkılama ve ishal atakları, tedaviye karşılıksız burun tıkanıklılığı, gece horlamaları, öksürükleri, idman sonrası görülen öksürük atakları, kilo kaybı ve gelişme geriliği, hışıltı, stridor ya da ses kabalaşması, yaygın cilt kuruluğu, gözlerde kızarıklık ve kaşıntı atakları, ciltte kuru, kabuklu, kaşıntılı lezyonlar, sık orta kulak iltihablanması ve kulakta sıvı birikmeleri, baş dönmesi, göz kararması ve ani dudak ve kulak şişmeleri, kusma atakları varsa kesinlikle alerji açısından kıymetlendirme yapılmalıdır” tabirlerini kullandı.

Gebeliğin bilhassa birinci üç ayında antibiyotik kullanımı, sigara maruziyeti, ömür ve diyet değişiklikleri ile değişen bağırsak mikroorganizmasının çeşitliliğinin azalması ile birlikte bebeklerde alerjinin tetiklendiğini belirten Prof. Dr. Hoş, “Normal doğum sırasında vajinal ve perianal dost bakteri maruziyeti alerjiyi önler. Artan sezaryen doğumlarla alerji sıklığının daha da arttığı bilinen bir durumdur. Sonbahar ve kış aylarında doğumla birlikte atopik dermatit ve besin alerjisi riski artar. Alerjen hassas bireylerde artan metabolizma suratı ile anafilaksi üzere ani ve hayati risk taşıyan tepkilerin sıklığının arttığı bilinmektedir. Genetik faktörler yüzde 30-50 oranında tesirlidir. Alerjiye işaret eden belirtiler İki farklı düzenek ile gelişmektedir. Bu tip tepkilerde alerjenlere karşı IgE yapısında antikorlar rol oynarlar. Alerjenle temas sonrasında dakikalar ya da saatler içerisinde bulgular ortaya çıkar. Alerjik rinit, astım ve birtakım besin alerjileri bu tepkiler ortasında yeralır. Bu tepkiler deri, orofaringeal, üst ve alt teneffüs yolu, gastrointestinal sistem yahut kardiyovasküler sistem bulguları ile ortaya çıkabilmektedir. Tepkiler hafif bulgulardan anafilaksiye kadar giden önemli bulgularla kendini göstermektedir. Geç gelişen yani Non IgE aracılı tepkiler: Bu tip tepkilerde hücresel immünite rol oynar. Semptomlar ve bulgular 24- 48 saat sonrasında gelişir” dedi.

“TESTLER İLE BİRLİKTE EBEVEYN TESPİTİ DE ÖNEMLİ”

Prof. Dr. Hoş, “Alerjen tespitinde kullanılan testler ile birlikte ebeveyn tespiti de kıymetlidir. Fakat test edilemeyen besin boyaları, deterjanlar ve katkı unsurları üzere milyonlarca alerjenin olduğu da unutulmamalıdır. Desensitizasyon çalışmaları, oral immünoterapi, non allerjenik mamalar, adrenalin kullanımı üzere her bir alerjik hastalık bazında kıymetlendirilmesi gereken tedavi yaklaşımları bulunmaktadır” diye konuştu.