Şansal Büyüka: Jesus‘un ısrarla iki destek istediğini duydum

ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA

Katar, Dünya Kupası’nı ne kadar âlâ yaparsa yapsın, ne kadar çok para harcarsa harcasın, göz kamaştıran ne kadar çok stat yaparsa yapsın sonuç değişmez.
Katar; futbola ziyan…
Niye ziyan? Saymaya başlayalım…
* Ulusal ligler, mevsimin futbola en uygun olduğu periyotta (yaz sıcağı yok-kış soğuğu yok) 45 gün üzere çok uzun bir ortaya girdi. Bu; futbolun olağan akışına uygun değil…
* Maç biletlerinin tamamını dönem başında satan çok büyük kulüpler dışında kalanlar, maç başı sattıkları bilet hasılatlarından uzunca bir mühlet uzak kalacaklar.
* Maç başı reklamlardan, sponsorluklardan para gelmeyecek.
* Tahminen de ülke yayıncıları 45 günlük müddette tek abone kazanamayacağı için ekiplere ödeme yapmayacak, yapamayacak.
* Lakin kulüpler, futbolcuların bu müddete rastlayan ödemelerini yapmak zorunda kalacak.
Bitmedi, işin öteki istikametleri de var.
* Lig sonunda ulusal grubuna seçilip Dünya Kupası’na gitmeyi kendine maksat seçen futbolcular dönem sonuna kadar formda ve motive kalabiliyordu.
* Artık tam aksi olacak. Dünya Kupası’na giden oyuncular, çoklukla yorgun, yıpranmış, tahminen de morali bozulmuş, sakatlanmış olarak liglerine ve gruplarına geri dönecek. Hiçbir şey olmasa bile, eski motivasyonlarına sahip olamayacaklar.
* Liglerdeki hocalar, futbolcularının bir kısmı ulusal gruplarda olduğu için ne kadar idman ve hazırlık maçı yaparsa yapsın, bunu eksik bir takımla yapmak zorunda kalacak ve istediği ahengi ve bütünlüğü sağlayamayacak.
* Ulusal liglere 45 gün orta verildiği için bundan sonraki haftalar karda-kışta-aşırı soğukta ve bunun sonucu önemli manada bozulan tabanlarda oynanacak.
* Büyük olasılıkla kar yağışı nedeniyle kimi ülkeler liglerini ekstra olarak yine ertelemek zorunda kalacak.
* Makus hava şartlarından, seyircilerin en azından bir kısmı tribünlerden kaçacak.
* Sıkıştırılmış takvim nedeniyle ekipler sabah-akşam maç oynayacak.
Say say bitmez. Vakit yanlış… Yer yanlış… Kabul edelim ki Katar; futbola ziyan…

FIFA’nın iç yüzü
Netflix’te dört kısımlık “FIFA’nın iç yüzü” belgeseli yayınlanmaya başladı. İzlemenizi öneririm. Futbolu kimler yönetiyor, Dünya Kupaları tertipleri nasıl dağıtılıyor? İçinizin kalkacağına, midenizin bulanacağına garanti veririm

Katar’da, tam da Dünya Kupası’nın başladığı bir süreçte Netflix’te dört kısımlık “FIFA’nın iç yüzü” belgeseli yayınlanmaya başladı. Tam bir rezalet… Gırtlağa kadar bataklığa gömülen liderler, genel sekreterler, idare şurası üyeleri, oy satın almak için kahverengi zarflarla dağıtılan paralar… Dünya Kupası tertibini alabilmek için dönen milyon dolarlar, entrikalar… FIFA gücüyle devlet liderlerine kadar uzanan alakalar, protokoller, imtiyazlar…
Bu kadar rezaletin içinde bu işlere bulaşmayan, “Wanted” diye duvarlara afişi asılıp aranmayan, zerre pisliğe buluşmayan, cebine tek kuruş haram para koymayan, bir idare heyeti üyesi, bir isim var, yalnızca bir isim var: Yıllarca FIFA’da, idarede, icra şuralarında, en üst düzeyde vazife yapan Şenes Erzik…
Biz bu Şenes Erzik’in bedelini ve ehemmiyetini bile kavrayamadık. Kendi iç çekişmelerimize kurban ettik. Ufak hesaplarımızla tahminen de UEFA, hatta FIFA başkanlığına gidecek yolunu bile kestik.
Öneririm; Netflix’te “FIFA’nın iç yüzü” belgeselini inceleyin. Futbolu kimler yönetiyor, Dünya Kupaları tertipleri nasıl dağıtılıyor? İçinizin kalkacağına, midenizin bulanacağına garanti veririm. 

Ya kendini ya da bavulunu topla
Şenol Güneş’i uygun tanıdığımı sanıyorum. Şenol Hoca’nın futbolcularına karşı muhafazacı ve babacan tutumu da vardır, sert yüzü de… Hoca, bunu futbolcunun haline nazaran belirler.
Şenol Hoca o denli sanıyorum ki, uzun tatil öncesi futbolcularını izine gönderirken teğe bir görüştüğü kimi oyuncularına, “Ya kendini toplarsın, ya bavulunu toplarsın” demiş olmalı…
Ayar çekmek budur.

Fenerbahçe tüyoları
Ocak transferi yaklaşıyor, kadrolar kıyı kıyı çalışıyor. Örneğin; Fenerbahçe’de Jesus‘un ısrarla iki destek istediğini duydum. Biri yerli bir stoper… Kesinlikle yerli bir stoper… İkincisi, sol savunmaya Alioski’nin yanına ikinci bir oyuncu…
Yeri gelmişken; Jesus’un kaliteli bir golcü isteği yok. Valencia’nın, Pedro’nun, Batshuayi’nin, Joshua King’in ve Serdar Dursun’un yeteceğini düşünüyor.

Türkiye’yi de yaktılar
TFF’nin gelmiş geçmiş en güzel liderlerinden biri olduğuna inandığım Mahmut Özgener periyoduydu. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın mesken sahipliğine talip olduk. Üstün bir hazırlık yaptık, inanılmaz bir belge hazırladık. Adaylar elendi, elendi, yalnızca Türkiye ile Fransa kaldı.
Türkiye için şanssızlık, iki aday kaldıktan sonra başladı. UEFA’nın lideri, yarıştığımız Fransa’nın unutulmaz oyuncusu Michel Platini idi. Yardımcısı, Türk Şenes Erzik. Genel sekreter de, şimdiki FIFA Lideri Infantino…
Kurallar gereği Platini ile Şenes Erzik oy kullanmadı. Ancak Platini, UEFA Lideri olarak, oylarını Fransa’ya vermeleri için UEFA idare heyeti üyelerine o kadar çok kulis yaptı, o kadar çok baskı uyguladı ki, çok hak ettiğimiz bir Avrupa Futbol Şampiyonası mesken sahipliğini, tek oy farkla; 7-6 kaybettik.
FIFA’da olduğu üzere, UEFA’da da haklı değil, güçlü kazandı. Bir de her fırsatta, “Saygı-Fair Play- Pak futbol” deyip duruyorlar. “Siz evvel kendinizi temizleyin” diyeceğim fakat o kadar kirliler ki, nasıl temizlenecekler, bilemiyorum. 

İdamdan sonraki af
Elbette mevcut TFF Lideri’nin ve idaresinin bu işte bir günahı yok. Yoluna “tuzak” kurulmasa, “Pusu” ya düşürülmese Cüneyt Çakır bugün Katar’da olacak ve art geriye üç Dünya Kupası’nda vazife alan tek hakem olarak tarihe geçecekti. Ayağına kurşun sıktık, gitmesine pürüz olduk.
TFF’nin yeni Lideri Mehmet Büyükekşi ile idaresi, geçmiş TFF tarafından “darbe” ile devrilen Cüneyt Çakır’ı sahiplendi ve hiç olmazsa Türkiye-Çekya özel maçında 5 dakikalık idaresi ile Çakır’a jübile yapıp uğurladı.
Hoş ve takdir edilecek bir yaklaşım… Ancak neye fayda? Cüneyt Çakır’a yapılan “idamdan sonraki affa” benzedi.

Messi’nin liderliği
Dünya Kupası başladı, Messi’li Arjantin şampiyonluk için güçlü biçimde adaylar ortasında gösteriliyor. Tottenham’ı uzun müddet çalıştıran, PSG’de de misyon yapan ünlü Arjantinli hoca Mauricio Pochettino, tam da bu sırada çok farklı bir açıklama yaptı. Arjantinli hocanın söylediklerini motamot aktarıyorum:
“Dünya Kupası’nda herkes Arjantin’in Messi liderliğinde şampiyon olmasını istiyor. Maçtan evvel 12 kere tuvalete giden birinden başkan olmaz. Dünya Kupasından bahsediyoruz, 3-5 kişinin izlediği küçük Fransa liginden değil…”
Messi için çok yorum okumuştum fakat böylesini birinci sefer görüyorum. Hem de kendi ülkesinin çok güçlü, çok şöhretli bir hocasından…

Kişilikli duruş
Adanaspor-Altınordu, Birinci lig maçında Abdullah Buğra Taşkınsoy diye bir hakem izledim. VAR bir durumda, “penaltı” ihtarıyla hakemi çağırdı. Hakem, VAR’a gitti, durumu inceledi, VAR’a uymadı ve kendi kararında ısrarcı olup oyunu devam ettirdi.
Hakem gerçek yaptı, yanlış yaptı, bu tartışılır. Fakat Muhteşem Lig hakemleri dahil, kayıtsız kuralsız kendini VAR’a teslim etmedi. Maçı VAR’ın değil, kendinin yönettiğini herkese gösterdi. Kişilikli durdu. Hakemlikte bu duruşa muhtaçlığımız var.

İstanbul trafiği!
Daha tünelin ucu görünmüyor fakat ihtimaller de ortaya çıkmaya başladı. Aşikâr ki Üstün Lig’de dönem sonunda düşecek dört ekip ortasında bir-iki İstanbullu olacak. Tahminen de daha fazlası… Yeniden muhakkak ki, Birinci Lig’den Üstün Lig’e çıkacak kadrolar ortasında bir İstanbullu olacak. Tahminen ikincisi de… Dönem sonunda gidenler-gelenler, ağır bir İstanbul trafiği izleyeceğiz. 

Voleybolun hakkını verelim
Türkiye-İskoçya özel ulusal maçının olduğu saatte Eczacıbaşı-Vakıfbank bayan voleybol maçı vardı. Şahsen, yüklü olarak futbol izleyen, futbol yazan biriyim. Bir o maça bakayım, bir bu maça bakayım derken; itiraf ediyorum, Eczacıbaşı- Vakıfbank maçını izlemeye başladım.
Belki de dünya kalitesini aşan harika bir maç oldu. Voleybol ismine bu görsel şölene yalnızca kadrolardaki yabancı voleybolcular değil, bizim yerli ve ulusal voleybolcularımız da katıldı. Mükemmel ötesi bir maçtı.
Ertesi günü çok kıymetli üç-dört futbol adamı ile oturuyorduk. Laf lafı açtı, gördük ki, futbol adamlarının tamamı ulusal futbol ekibini değil, voleybol maçını izlemiş. Kelam konusu spor olunca, insan kalite arıyor, heyecan arıyor. O da voleybolda ziyadesiyle var. Futbola uzak orta fark atacak kadar var.

Bu işi Özhaseki çözer
İnatla Kayserispor yazmaya devam ediyorum. Lider Berna Gözbaşı‘nın çığlıkları şimdi karşılığını bulmuş değil… Lider, “Ailemi, servetimizi bitirdim. Artık de kadro dağılacak diye korkuyorum” diyor.
Hadi Berna Lider umurunuzda değil… Grubun çoğunluğu yabancı oyunculardan şurası… Ödemeleri alamadıkları gün mukaveleyi feshedip sarfiyatlar. Alana çıkartacak ekip bulamazsınız.
Şehir şimdi sessiz… Kenti yönetenler sessiz… Hassas davranan Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu… Lider Gözbaşı‘yı çağırmış, umarım bir tahlil yolu bulunur.
Bir de Mehmet Özhaseki… Eski belediye lideri, eski bakan, kulübün eski lideri… İktidarın güçlü adamı… Bu işi Özhaseki çözer. Başkan adamdır… Kayseri’de kelamı sohbeti dinlenir, söylediği yapılır.
Kabul ediyorum, iktisat bozuk… Her alanda bozuk… Buna karşın Özhaseki Başkan‘ın, “Kayserispor’u ve Lider Berna Gözbaşı’nı ayağa kaldıracak” formülü bulacağına ve işi organize edeceğine inanıyorum. Son umut bu esasen… 

Şikâyet değil icraat
* TFF Lideri Mehmet Büyükekşi, “Serbest bıraksan, kulüpler şu anda 20-30 yabancı futbolcu alır” demiş. Sonuna kadar yanlışsız…
* TFF Lideri Mehmet Büyükekşi, “Şu anda A ulusal grupta, ümit ve genç ulusal gruptan gelen oyuncu yok” demiş. Bu da sonuna kadar gerçek…
* Lakin şu var: Mevcut tertipten şikâyet ediyoruz, sistemi düzeltecek icraatleri bir türlü yapamıyoruz. 

Sözün bittiği yer
Dost insan, can insan Abdürrahim Albayrak’ın canından bir modül koptu adeta… Şimdi 15 yaşındaki torununun beklenmedik vefatı haklı olarak yıktı, bitirdi Albayrak’ı… Kelamın bittiği yer burası olmalı… Ne denir, nasıl teselli edilir bu dost adam… Allah yardımcısı olsun. Allah anaya-babaya-aileye sabırlar versin.